Source: www.tuicakademi.org
Yüksek lisansını
İstanbul Üniversitesi Tarih Bölümü'nde tamamlayan TRT World Yayın
Prodüktörü Bosnalı Jahja Muhasilovic ile TUİÇ ofiste gerçekleştirilen
yuvarlak masa toplantısında Yugoslavya Sorunu, Srebrenitsa Soykırımı'na uzanan
süreçte yaşanan olaylar ve arka planı ele alındı. Bu metin yuvarlak masa
toplantısının ses kaydının transkriptidir.
Jahja
Muhasilovic: Öncelikle konuşmama Yugoslavya ile başlayayım.
Birinci Dünya Savaşının bitiminde, 1. Yugoslavya kuruldu. Aslında Srebrenitsa
1995'te yaşandı fakat bu konu Orta Çağ’a kadar gidiyor. Yani bu kinin nefretin
arka planı Orta Çağ’a dayanıyor. Ben Orta Çağ’a gitmeyeceğim konuya 1918’den
başlayacağım. Bildiğiniz gibi Birinci Dünya Savaşı'ndan önce Balkanların bir
kısmında Bosna-Hersek’i, Hırvatistan’ı kapsayan Avusturya Macaristan diye bir
devlet var. Birinci Dünya Savaşı’nda bu devlet yıkılıyor, Bosna-Hersek,
Hırvatistan ve Slovenya ayrı bir devlet olarak Avusturya-Macaristan’dan
ayrılıyorlar. O dönemde paralel olarak Balkanlarda Sırbistan Krallığı ve
Karadağ Krallığı diye bir devlet var. Sırbistan Krallığı bugünkü Sırbistan’ı,
Kosova’yı ve Makedonya’yı kapsıyor. Öte yandan Karadağ bağımsız bir devlet.
Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra Karadağ ve Sırbistan birleşiyorlar. Öte yandan
Hırvatistan, Bosna ve Slovenya ayrı olarak İtalya’nın baskısı altında kalıyorlar.
İtalya’nın etkisinde kalmaktan korktukları için Sırbistan Krallığıyla birleşme
kararı alıyorlar. 1918'de bu iki devlet birleşiyor ve Yugoslavya oluşmuş
oluyor. İsmini birkaç sene sonra Yugoslavya Krallığı olarak alıyor. Ulus devlet
inşası o dönemlerde Balkanlarda çok aktifti. Türkiye’de Kürtler uluslaşma
anlayışını bu dönemde Türkiye’de nasıl yaşıyorsa 20. Yüzyılın başlarında
Balkanlarda dinamik bir şekilde böyle bir hareketlenme yaşanıyordu. Yugoslavya
Devleti'nde uluslaşma konusunda en başarılı olan millet Sırplar. Hırvatlar daha
yeni yeni uyanmaya başlıyorlar. Yugoslavya birleşince bunlar aslında farklı
ulusların krallığı olarak birleşiyorlar ve hiçbir zaman monolit, hegomon güçte
bir devlet olamıyorlar. Yugoslavya Devleti dediğimiz devletin çatısı içinde
farklı farklı etnik unsurlar yaşıyor; Slovenler, Hırvatlar, Sırplar,
Müslümanlar, Makedonlar, Arnavutlar, Türkler, Ulahlar, belki 15 tane farklı
etnik unsur vardı. O dönemde resmi olarak Boşnak diye bir millet yoktu, başka
bir adla anılıyordu; resmi olarak vardık ama resmi adımız o değildi.
Etnik unsur
dışında Yugoslavya’da üç farklı din baskındı. Bunlardan en dominantı Ortodoks
Hristiyanlığıydı. Ortodoks mezhebine sahip olan milletler: Bulgarlar, Ruslar,
Sırplar, Makedonlar, Yunanlılar vs. Ortodokslar takriben Yugoslavya’nın
yarısını oluşturuyordu. Diğer tarafta Katolikler güçlüydü ve üçüncü olarak
Müslümanlar vardı. Müslümanlar o dönemde belki % 10-15 civarındaydı, azınlıktı.
Yugoslavya’nın Müslümanlarını Arnavutlar, Makedonlar, Kosovalılar, Boşnaklar
ile birlikte az sayıda Türkler oluşturuyordu. Ve o devlet uluslaşma dönemine
denk geldi öte yandan bir faşizm akımı vardı Avrupa’da; Mussolini, Hitler,
Franko vs. tabi Yugoslavya Devleti Belgrat’tan yönetiliyordu ve
faşist-ulusalcılık anlayışı mevcuttu. Başkent Sırbistan’da olduğu aynı zamanda
Sırplar çoğunlukta olduğu için diğer milletleri rahatsız ediyorlardı. En
kalabalık ikinci millet olan Hırvatları özellikle rahatsız ediyorlardı.
İkinci dünya savaşına kadar bu şekilde devam etti. İkinci Dünya savaşı geldiği
zaman Hitler Avrupa’yı fethettiği zaman Yugoslavya’yı da fethediyor. Ve oradaki
Hırvatlar kendi faşist Nazi devletini kuruyorlar ve oradaki Sırpları öldürmeye
başlıyorlar. Tahmine göre Yugoslavya’da 1 milyon civarında insan ölüyor ve
bunların birçoğu Sırp ve bunları öldürenlerin büyük bir kısmı Hırvatlardı. Öte
yandan Boşnaklar arada kaldılar çünkü Sırplar kendi çetelerini, Hırvatlar kendi
çetelerini kurdular. Tabi Alman imparatorluğunun çatısı altında oldukları için
Boşnaklar Hitlere bir mektup gönderiyorlar: “Biz korunmasız kaldığımız için
kendi birimlerimizi kurmak istiyoruz.” Boşnaklar Nazi askerleri içerisinde
kendi bağımsız birimlerini kuruyorlar. Tabi Sırpların Boşnaklara olan
kini burada değil ta Osmanlıda başlıyor. Sırplar kendi başlarına gelen darbeyi
unutmuyorlar. Onlar halen, 1399'daki Kosova Savaşı'nın intikamını
alıyorlar. Her neyse. Boşnaklar Alman askerlerine katılıyorlar kendilerini
korumak için. İkinci Dünya Savaşı bitiyor; Almanlar kaybediyor komünistler
kazanıyor. Komünistler kazanınca Yugoslavya’da bulunan partizanlar da fırsat
buluyorlar ve devleti ele geçiriyorlar. Ve Yugoslavya 1945’den sonra komünist
bir devlet olarak işlemeye başlıyor. Tabi Hırvatlar ve Boşnaklar kaybediyorlar,
Sırplar kazanıyorlar Yugoslavya’da. En kalabalık nüfus Sırplar oldukları ve
önceden gelen bir devlet anlayışı var olduğu için Yugoslavya’da hegemon bir güç
haline geliyorlar. Yugoslavya çatısı(maskesi) altında büyük bir Sırbistan
ortaya çıkıyor. Nasıl? Mesela Sırplar, nüfusun % 50 sini oluşturuyorsa,
askeriyede de % 70’ini, poliste de % 60’ını oluşturuyorlar. Eğitimde de aynı
şekilde yani bir Sırp hegemonyası hâkim Yugoslavya’da.
Birinci Yugoslavya
komünist bir devletti. Tabi komünist devlet olduğu için anayasası biraz katıydı
biraz otoriterdi. Sırplar güç kendilerinde olduğu için bu durumu
değerlendiriyorlardı ve tamamen Belgrad merkezli yönetilen bir devlet oluyordu.
Belli bir zaman sonra yavaş yavaş diğer etnik gruplar bu hegemonyaya karşı
isyan etmeye başlıyorlar. Aslında komünizme karşı ilk isyan Bosna’da yaşanıyor
Bosna’nın en kuzeyinde. Cazin isyanı deniyor buna. Tabi komünist güçler bu
isyanı bastırıyorlar. Komünist devlet, yani Sırpların elinde bulundurduğu
Yugoslavya Devleti Sırpların yoğunlukta olmadığı bölgelere yatırım yapmıyor
devlet olmanın niteliklerini o bölgede gerçekleştirmiyor ve Sırpların olmadığı
bölgelerdeki diğer etnik grupları göçe zorluyor. Sırp olmayan etnik grupların
durumu fark edince onlar, devletin daha az merkezi olmasını ve anayasanın
değişmesini istiyorlar. Farklı farklı isyanlar başlıyor. Hırvatlar isyan
ediyor, Boşnaklar isyan ediyor, Arnavutlar isyan ediyor. Ve 1966’da Tito’ya
yakın olan Aleksandar Rankoviç diye bir Sırp tutuklanıyor. Tito anlıyor ki bu
iş böyle yürümeyecek Sırpların biraz gücünü azaltmak lazım, devletin
otoritesini kırmak lazım, diğer milletlere de güç vermek lazım diye kendisine
yakın olan adamı, aynı zamanda otoriterliğin simgesi olan istihbaratın başında
bulunan Rankoviç’i hapse attırıyor ve anayasayı değiştiriyor. 1974 anayasasına
göre Sırp olamayan diğer milletler ve diğer cumhuriyetler (Yugoslavya 6 farklı
cumhuriyetten oluşuyor)’e daha fazla güç veriliyor, daha fazla yetki
veriliyor. Sırplar, 1974 anayasasını kendi ellerinde güç gidiyor gibi
algılıyorlar. Doğru algılıyorlar zaten. Ve yavaş yavaş 1980’lere doğru tabi
Tito yaşlanıyor, yaşlanınca kendi otoriter gücü de azaldı. 1980’lere doğru Sırp
milliyetçiliği fırsat bulmaya başlıyor. Tabi Tito öldükten sonra daha fazla
etkili oluyor. 1985 Sırbistan’ın akil adamları bir belge çıkarıyorlar Memorandum
SANU adında. Bu memorandumda Sırplar 1974’den önceki yetkileri nasıl geri
alabilir ve etnik Sırpların yaşadıkları bölgeleri nasıl Sırbistan’a
bağlayacaklar yani bazı şeyler açık anlatılmasa da asıl amaç buydu.
1985’den sonra
ekonomik kriz ile birlikte bu süreç hızlanıyor. Arnavutlar Kosova’da sürekli
isyan ediyor. Çünkü Yugoslavya 6 cumhuriyet dışında 2 özerk bölgeden de
oluşuyordu; bunlardan birisi Voyvodina kuzeyde, diğeri Kosova. Ve Arnavutlar
diyor ki biz otonom bölge olmak istemiyoruz diğer cumhuriyetler gibi cumhuriyet
olmak istiyoruz. 1985’de Memorandum çıkıyor ve 1986-87’de Miloseviç’in siyasi kariyeri
yükselmeye başlıyor. Dediğimiz gibi 6 cumhuriyet vardı. Ve cumhuriyetlerin
siyasi partileri vardı. Miloseviç de Sırbistan’dan komünist partide baş
gösterdi. Partide başkan yardımcısı oldu. 1987 Nisan ayında Miloseviç geldikten
sonra çok ilginç bir şey yaşanıyor. Komünist parti başkanı Ivan Stamboliç
Kosova’ya gitmesi gerekiyor ama gidemiyor, sebebini hatırlamıyorum. Ve
Stambolic diyor ki benim yardımcım Miloseviç gitsin Kosova’ya Sırplarla ve
Arnavutlarla o konuşsun diyor. Miloseviç oraya gittiği zaman bazı Sırp
milliyetçiler isyan patlatıyorlar(organize edilmiş bir şekilde). Miloseviç o
günden itibaren milliyetçi kampanyasını başlatıyor. Aslında Yugoslavya’daki
çoğu savaş Kosova’da başlıyor. Kosova’yı anlamak Yugoslavya’yı anlamak için çok
önemli. Kosova’nın Sırp milleti için çok ilahi bir önemi var çünkü onların
kilisesi orada ve onlar Orta Çağ’da orada yenildiler ve devletin merkezi
oradaydı. Ve yüzyıllar içinde Arnavutlar Sırpların nüfusunu geçti. Kısacası
Sırplar, Kosova’da azınlık olarak kaldılar. Ve Miloseviç oradaki durumu görünce
ve akil adamların gazına gelince bir milliyetçi kampanya başlatıyor ve yavaş
yavaş Ivan Stambolic’i kenara itiyor ve Miloseviç partinin başına geçiyor. Tabi
başa geçmesiyle beraber tüm belalar başlıyor. Miloseviç şunu anlıyor; Sırpların
gücü azalıyor eğer böyle giderse Kosova’da olduğu gibi Yugoslavya’da Sırpların
nüfusu azalacak hatta Sırbistan’ındiğerbölgelerindebile Sırplar azalacak çünkü
Sırpların nüfus artışları çok az, Arnavutların ve diğerlerinin çok büyük. Onun
için Sırpların bulunduğu bölgeleri Sırbistan’a bağlamak ve Sırpları tekrar
güçlendirme amaçlı bir kampanya başlatıyor. Ve kampanyalarını tamamen yalan
üzerine inşa ediyor. Örneğin; Belgrad’daki Sırplara şunları anlatıyordu
“Güneyde Kosova’da Arnavutlar Sırp kadınlarımıza tecavüz ediyor, evlerinden
Sırpları kovuyorlar.” gibi tamamen yalan üzerinde inşa edilmiş bir kampanya.
Tabi bunu medya ile beraber, ona yakın olan entelektüellerle, bazı
edebiyatçılarla gerçekleştiriyor. Mafyanın etkisi de var, zaten savaş başladıktan
sonra mafya asker olacak vesaire vesaire...
28 Haziran 1989’da
Gazimestan Konuşması diye bir konuşma oluyor. 1989 yani 1389 Kosova
yenilgisinin 600. Yıl dönümü. Tabi çok büyük bir konuşma oluyor 1 milyona yakın
Sırp katılıyor. Miloseviç, konuşmada diyor ki “Biz savaşa hazırız.” hâlbuki
ortada savaş durumu yok tamamen temeli inşa etmeye yönelik bir konuşma yapıyor,
ortamı geriyor. 1987-89’da bunlar yaşandıktan sonra, 1990’da olağanüstü
komünist partisi toplantısı oluyor ve toplantıda gerginlik çıkıyor, toplantıyı
Sloven ve Hırvat temsilciler terk ediyorlar. Yugoslavya araştırmacılarına göre
o günden sonra Yugoslavya diye bir şey yok yani resmi olarak var fakat ortada
Yugoslavya diye bir şey yok. Çünkü devleti yöneten komünist partisi altında büyük
bir ayrışma yaşandı ve bu onların bağımsızlığa birinci adımıydı. 1991 baharında
bunlar Yugoslavya’dan ayrılıyorlar ve bağımsızlığını ilan ediyorlar.
Uluslararası toplumda bağımsızlıklarını yavaş yavaş kabul ediyor. O tarihten
sonra zaten resmi olarak Yugoslavya diye bir şey yok. 1991’de ilk Slovenya
ayrılıyor, tabi Hırvatlarla birlikte. Sırplar Slovenya’ya saldırıyorlar 10
günlük bir savaş. Sırplar orada mağlup oluyorlar çünkü orada etnik Sırp unsuru
çok az %1-2 civarında. Sırplar Slovenya’dan püskürtülünce Hırvatistan’a
saldırıyorlar. Tabi Hırvatistan da biraz daha fazla Sırp nüfus var %12.
Sırpların projesi şuydu nerede Sırp varsa orayı Sırbistan’a bağlayacağız, büyük
Sırbistan’ı kuracağız, Yugoslavya diye bir şey yok ama uluslararası topluma
şöyle anlatıyorlar “Biz Yugoslavya’yı kuruyoruz.”. Nasıl böyle
konuşabiliyorlardı çünkü Sırp ordusu onların elindeydi ordunun %70’ini
oluşturuyorlardı. Uluslararası topluma Yugoslavya dağılıyor biz Yugoslavya’yı
koruyoruz diyorlardı hâlbuki büyük Sırbistan’ı kuruyorlardı ve ellerinde o güç
vardı. Bazılarına göre Yugoslavya dünyanın 7. en güçlü ordusuna sahip.
Abartılmış olabilir ben bir uzmana sormuştum bana ‘‘abartılmıştır’’ demişti.
Ama genel olarak çok güçlü zannedersem uçakların, tankların %70-75
Yugoslavya’da üretiliyordu, çok güçlü domestik yerli güce sahipti kapasitesi
vardı. Tabi bu kapasite ve güç Sırpların elindeydi.
Hırvatistan’a
girmeye başlıyor Sırplar. 1990-91’de Hırvatların ordusu yok silahları
Macarlardan almaya başlıyorlar savaşa hazırlanıyorlar. Tabi Hırvatlar durumu
anlıyorlar erken davranıyorlar silahları hazır ediyorlar iyi de
hazırlanıyorlar. Organize edilmiş güçlü bir orduya karşı çıkmak çok zor ama
bazı bölgeleri koruyabiliyorlar. Sırplar çok hızlı bir şekilde alıyor bazı
bölgeleri ve o Sırpların yaşadıkları bölgelerde çatışma çıkıyor. 1995’de
savaş bitiyor ve Hırvatlar yenilince, Sırp paramiliter güçler, kuzeyden
Sırbistan ve Hırvatistan üzerinden Bosna’ya girmeye başlıyorlar ve katliam
yapmaya başlıyorlar, Srebrenitsa yakın o bölgeye. Paramiliter güçler bölgelere
girerek sivil halka savaş beklemeyen halka hazırlıksız olan halka katliam
yapmaya “temizlemeye” başlıyor. Tabi Bosna’nın bazı bölgelerinde Sırplar ve
Hırvatlar arasında küçük çatışmalar vardı. Bu şekilde Bosna savaşı başlamış
oluyor. Artık tamamen Bosna’ya yöneldik.
Daha öncede
dediğimiz gibi 1990’da yapılan olağanüstü komünizm toplantısında komünizm
partisinde bazı çatlamalar yaşandığı için paralel olarak Avrupa’da bazı
gelişmeler oldu. Berlin duvarı yıkıldı, bazı ülkelerde komünizm güç kaybetmeye
başladı. Yugoslavya’da da insanlar artık komünizmden kurtulmak istedi,
kapitalist sisteme geçmek istediler. Yugoslavya’da da komünizm düştü ve ilk
seçimler yaşandı. Bosna’da ve bu seçimlerde milliyetçiler kazandı her tarafta
Boşnaklar dâhil. Seçimleri Aliya İzzetbegovic kazanıyor Demokratik Eylem
Partisi(SDA)’yle. Milliyetçi bir partiydi SDA ama kötü manaya gelebilir, fakat
bildiğimiz manada değildi. Boşnak tarafında Aliya İzzetbegovic kazanıyor, Sırp
tarafında Radovan Karavic kazandı. Hırvat tarafında HDZ partisi ile Styepan
Klyuyiç kazandı kendisi iyi bir politikacıydı fakat savaş başladıktan sonra o
partinin başına tamamen milliyetçi, ırkçı insanlar geçti, kendisi kenara
itildi. O dönemde Yugoslavya’da savaş var, Bosna’da da bazı bölgelerde ufak
tefek çatışmalar var ve doğal olarak siyasetçilerin de anlaşması zor oluyor.
Sırpların bir özelliği var, hemen birlik oluyorlar, Boşnaklar gibi değiller.
Onlar bir şeylerin olduğunu hemen anlıyorlar ve hemen cephe alıyorlar.
Bosna’daki Sırplar o zaman da anladılar ki “Biz kendi bölgelerimizi koruyalım,
biz ayrılalım, bölgeden biz kendimizi kurtaralım ve Sırbistan’a bağlayalım.”
Bunlar yavaş yavaş kendi bölgelerinde Sırp otonom bölgeyi oluşturmaya
başlıyorlar ve böylece Sırbistan Cumhuriyetinin temeli atılmış oluyor.
Sırplar Bosna’da nüfusun 1\3’üydüler fakat
büyük bir bölgeye sahiptiler. Aynı zamanda askeri güç de ekonomik güç de büyük
ölçüde onların elindeydi. Çok çabuk paramiliter güçler kurup o bölgeyi otonom
bölge ilan ediyorlar. Ondan sonra bazı bölgelerde Yahudilerin işaretlenmesi
gibi Boşnakları işaretliyorlar. O dönemde öldürmeler daha başlamadılar ama
kimin Boşnak olduğunu ayırt etmek için böyle bir ayrıma gidiyorlar.
Hırvatistan’da savaş başlıyor. Sırp paramiliter güçler yavaş yavaş Bosna’ya
girmeye başlıyor ve katliamlar başlıyor. Onların arkasından da Yugoslav (Sırp)
ordusu geliyor. Tabi ordudakiler Hırvatların ve Boşnakların başına geldiği
şeyleri görünce ayrılıyorlar ve ordu tamamen Sırplaşıyor. Aslında resmi olarak savaş
başkentte yani Saraybosna’da başlayınca savaş başlamış oluyor.
OndanönceufaktefakçatışmalarvardıBosna Hersek’in kırsal bölgelerinde.Sırplar
savaş başladıktan bir sene sonra 1993’de, Bosna’nın %70’ini kontrol
edebiliyorlar. Çünkü Boşnakların ordusu yok aynı zamanda Batılılar
Yugoslavya’ya ‘’Kimse silah alamaz.’’ diye ambargo koyuyor. Düşünün ki size bir
ordu saldırıyor ve Batılı devletler elinizi bağlıyor silah alamazsınız diye.
Oradaki halk ise tabiri caiz ise “koyun” gibi katlediliyorlar. O da yetmedi
1993’te Hırvatlarda, Boşnakları katletmeye başlıyor. Hırvat Başbakanı Tudjman
ile Milosevic biz Bosna’yı aramızda paylaşalım diye işbirliği kuruyor. Tabi
orada görüyorlar, Boşnakların gücü yok bölelim diyorlar. Artık,
Hırvatlarda Boşnakların karşısında duruyorlar. O da yetmedi bazı bölgelerde
Sırplar Boşnakları satın alıyor ve kendi bölgelerini Sırplar için destekliyor.
Yani Boşnaklar böyle sıkıştırılmış bir şekilde savaşmak zorunda kalıyor. Nasıl
kurtuldu Bosna dersek “Allah kurtardı.” başka açıklaması yok. Çünkü matematiğe
bakarsak milletin silinmesi lazımdı.
1993 te büyük
katliamlar yaşanıyor ve zannediyorsam en çok insan 1993 senesinde öldü. Ama
yavaş yavaş illegal kanallarla silahlar gelmeye başlıyor, Boşnaklar kendi
silahını yapmaya çalışıyor. El yapımı borudan şundan bundan silahlar. Kısacası
bir şekilde Boşnaklar kendilerinin bulduğu bölgeleri korumayı başarıyorlar.
Soru: Sırbistan lehine oluşan uluslararası arenadaki
ittifaktan bahsedebilir misiniz?
Aslında ben buna
lehine demem. Uluslararası arenada şöyle bir şey var aslında onlar Sırpların
lehinde değildiler onlar sadece pasiftiler. Neden lehine değildiler, çünkü
Sırpların lehine olmak Sırbistan’ı güçlendirmek şu anlama gelir: Sırbistan’ı
Balkanlarda güçlendirirsen Rusya’nın orada bir uydusu oluşur onun için lehine
değil, pasiftiler. Aynı Suriye’de olduğu gibi, Suriye IŞİD’i de desteklemiyor
resmi olarak YPG’yi de desteklemiyor. Çünkü kim kazanırsa onların aleyhine
olur. Bosna’da da aynı şekilde ama Hırvatları destekliyorlardı Katolik oldukları
için ama Sırpları desteklemiyorlardı sadece pasiftiler. Tek yaptıkları ambargo
vs. Suriye’de nasıl yaptılar uçaksız bölge o kadar yani. Ben öyle teorilere
inanmıyorum. Onlar Sırpların da güçlü olmasını istemiyorlar Müslümanların da.
Savaş sonrası bazı
bölgeler karıştı ve Birleşmiş Milletler’in kararıyla Doğu Bosna’da birkaç bölge
Güvenli Bölge olarak ilan edildi. Bunlardan bir tanesi Srebrenitsa, bir tanesi
Gorajde ve diğeri Jepa’idi. Bu üç bölge güvenli bölgeydi. Srebrenitsa’da
güvenli bölgeydi. 1995 senesinde, Sırplar bölgede homojen olabilmek için bu üç
bölgeyi almak istiyorlardı fakat o bölgelerde BM’nin kararı vardı. Sırplar ne
yaptılar? O bölgedeki BM askerlerini kaçırdılar. Fransız ve Hollandalı
askerleri kaçırıyorlar. Bunun üzerine BM havadan bombalamaya başlıyor.
Bombalamanın başlamasıyla Sırplarla görüşülüyor, Sırplar ‘’Eğer bombalamaya
devam ederseniz sizin askerlerinizi öldüreceğiz.’’ dedikleri için bombalamayı
durduruyorlar. O bölgede Boşnaklar yaşıyor ve Hollandalıların o bölgeyi
koruması lazım. Srebrenitsa’da 20-25 bin Boşnak yaşıyor ve bunları korunmasında
sorumlu olan askerler Batılı, Hollandalı askerlerdi. Sırplar o askerleri
kaçırıyor ve tamamen şantaj yapıyorlar. Ellerinde zannerdersem 60 civarında
asker var. Tabi batılıların bir özelliği var onların 1 askeri 100 can eder
“onların canları diğer canlardan daha değerli(!)”. Onun için BM hiçbir şey
yapamıyor ve tabi resmi olmasa da Sırplarla pazarlık yapıyorlar. Tabi
kanıtlaması zor ama bence Boşnak canları içinde pazarlık yapılıyor. Biz size
sizin askerleri, siz bize Boşnakları gibi bir pazarlık yapılıyor. Her şey öyle
olduğunu gösteriyor. Biliyorsunuz 11 Temmuz’da Sırplar oradaki eski askerleri
topladılar. Müslüman, yetişkin erkekleri öldürdüler, kadınarı tecavüz ettiler
ve onları koruması gerek BM güçleri yoktu. O bölge güvenli bölge olduğu için
daha öncesinde Boşnaklardan silahları alınmıştı. BM askerleri diyor biz sizi
koruyacağız siz bize silahınızı verin. Boşnak askerlerde güvenli bölgede
oldukları için silahlarını verdiler. Bir de görev devretme vardı tam o sırada
gerçekleşti Sırp kıyımı. Bir batarya gidecekti diğer batarya gelecekti tam o
sırada gerçekleşti. Kanıtlamak zor olsa da muhtemelen bir oyun vardır. Ve
Sırplar Srebrenitsa’ya giriyorlar tüm erkekleri bir kenara ayırıyorlar. Kadınların
hepsine değil büyük bir kısmına tecavüz ediliyor. Erkekleri diziyorlar
öldürüyorlar ve bakıyorlar böyle fazla mermi harcıyorlar, erkekleri odalara
kapatıp üzerlerine tavandan bomba atarak gruplar halinde öldürüyorlar. 8372-73
kişi civarında insanı öldürüyorlar. Daha sonra Batıya bu haberler ulaşmaya
başlayınca Batı devreye giriyor, o kadar insan öldükten sonra. Birleşmiş
Milletler birlikleri havadan müdahale ediyor.
Ağustos-Ekim
arasında Sırplar ne yapıyor, onlarında bir askeri okulu var. Düşman nereden
vurulur? Savaş nasıl yapılır? Taktiksel şeyler vs. biliyorlar. Ne yapıyorlar,
birkaç ay içerisinde yani Dayton Antlaşması imzalanmadan birkaç ay önce orada
öldürdükleri insanları dağıtıyorlar. Nasıl yani, burada bir kısım insan toplu
olarak katledildi ya, onları alıp başka yerlere dağınık halde gömüyorlar. Yani
öldürdükleri insanları her yere dağıtıyorlar. Tabi daha sonra Amerika uydudan
görüyor mezarların yerlerini ve toplu mezarların olduğu yerleri böylelikle
tespit edilmiş oluyor. Halen toplu mezarlar da bulunmaya devam ediyor. En son
136 kişinin içinde bulunduğu bir toplu gömülme yapıldı. Dağıtıyorlar, çünkü 8
bin insanı tek bir bölgede bulmak çok kolay ama bunları dağıtırsan 50 seneyi
alır bulmak, sadece bulmayı zorlaştırıyorlar. 1995 Kasım’da Dayton antlaşması
imzalanıyor. Bu anlaşma sonrası Sırpların elde tuttukları bölge Sırbistan
Cumhuriyeti oluyor.
Söylemeyi unuttum
1994 başlarında Hırvat-Boşnak işbirliği yapılıyor tabi en büyük rol Amerika’nın
çünkü o zamanın en güçlü ülkesi Amerika ama diğer teşekkür edilecek ülke
Türkiye fakat Türkiye’de bu hiç konuşulmuyor. Yani bu anlaşmalar Türkiye’de
bilinmiyor. Washington antlaşması burada Demirel’in rolü daha fazla olabilirdi
tabi ama en azında o kadar yapabildi. Boşnakların ve Hırvatların barışmasında
Türklerin payı var.
1995’de Dayton
imzalanıyor. Bosna’nın %51’lik bölümü Boşnak ve Hırvatların oluşturdukları
Federal bölgeden oluşuyor. Yüzde 49’luk kısımda Sırp Cumhuriyetine veriliyor ve
% 2’lik kısımda sınır çizgisi olan Brçko Distrikt kuruluyor ve Bosna 3 bölgeden
oluşuyor. Ben o dönemleri iyi çok hatırlıyorum 1996’dan sonraki dönemi. Bosna
sürekli uluslararası medyanın odak noktasıydı sürekli konuşuluyordu. Çünkü
Bosna’da savaş bitmişti fakat ondan dört sene sonra Kosova da savaş başlıyor
yani hala Yugoslavya’da savaş bitmemişti. Bosna’da bitti Hırvatistan da bitti
ama hala Yugoslavya da çatışmalar yaşanıyordu. Kosova’dan sonra Makedonya’da
küçük bir savaş oldu, Yugoslavya hala odak noktasıydı. Ne zaman odak noktadan
çıktı, 2008-09 civarında çünkü artık Kosova bağımsızlığını kazandı artık çok
yapılacak şey yoktu.
Tabi o sürede
Sırplar Batı’da olumsuz görünüyorlardı yani soykırımcı, Hollywood filmleri de
öyle gösteriyordu, Amerika çok baskı yapıyordu tabi Amerika o yaşanılanları
gördükten sonra işte güya Bosna’ya “destek” veriyordu. Şuan günümüzde hala
Amerika Bosna tarafında halen Amerika Bosna’nın bir ittifakı olarak görülür.
Nasıl Kosova ile Amerikalılar ittifak halinde, Amerika ve Bosna’da benzer
şekilde. Ve şimdi Amerikalılar sevinirler savaşı bitirdik diye Pax Amerika bölgede
kuruldu diye. Aslında Bill Clinton’un rolü büyük.
Savaş bitiyor
silahlar sustuktan sonra yapılan katliamlar ortaya çıkmaya başlıyor. Öyle bir
süreçte herkes bekliyordu ki Sırbistan soykırımcı bir devlet olarak ilan
edilsin fakat öyle olmadı. Maalesef bunlar seni destekliyorum derler ama öte
yandan desteklemezler gerçek yüzleri bu. Çünkü uluslararası mahkemelerde
Sırbistan soykırım yapmış bir devlet olarak durmuyor.
Aslında
uluslararası toplumun getirdiği durum şu oldu. ‘‘Bosna’da bir savaş yaşandı
tabi Sırbistan’ın bir rolü vardı fakat bu iç savaştı, Sırbistan’ı soykırım için
suçlayamayız.’’ Çok sinsice plan yapıldı Srebrenitsa diyoruz ya, Bosna da
100 bin kişi öldü. Srebrenitsa’da 8 bin kişi öldü ama tamamen o Bosna soykırımı
denmesi gereken soykırım Srebrenitsa olarak kaldı. Yani iyi bir şekilde sinsi
bir şekilde bunu becerdiler. Lokalize ettiler soykırımı. Güya birisi zanneder
ki sadece bir şehirde soykırım yaşandı. Bakarsanız bazı şehirlerde
Srebrenitsa’dan daha fazla insan öldü. Ama bunlar sinsi bir şekilde Srebrenitsa
olarak lokalize edildi. O da yetmedi Lahey Mahkemesi tabi bunu soykırım olarak
tanıdı ama fakat BM halen bunu soykırım olarak tanımıyor. Niye tanımıyor,
BM’nin farklı farklı seviyeleri var. En çatı seviyesi Güvenlik Konseyi diye bir
şey var. İki bölümden oluşur: Daimi konsey üyeleri(Rusya, Amerika, İngiltere,
Fransa, Çin) bunların veto hakkı var, ikincisi değişen 10 ülkeden oluşan konsey
her ülke olabilir değişiyor ve bunların veto hakkı yok sadece 5 ülkenin var.
Birkaç sene önce İngiltere dedi ki; Srebrenitsa’yı BM soykırım olarak kabul
etsin, böyle bir inisiyatifte bulundular. Ve 7 kere sunuldu BM’ye ve her 7
seferinde Rusya veto koydu. Çünkü onlar böyle söylenmesini istiyorlardı. Tabi
Sırbistan orada büyük bir lobi yapıyor Rusya buna veto koysun diye. Onlar
diyorlar ki; ‘’Tamam bazı öldürmeler oldu fakat bu soykırım değil bu çok ağır
bir kelime, her iki tarafta suç işlendi şeklinde tanırız.’’ BM soykırım olarak
tanımıyor, tanısa bile Bosna soykırımı sadece Srebrenitsa soykırımı olarak
lokalize edildi.
Soru: İngiltere, Bosna’nın yanında durarak menfaat-çıkar
ilişkisi güttüğü söylenebilir mi?
İngiltere’nin çok
menfaati olmaz. Şöyle bir şey var; Batılı ülkelerde onların lobi grupları çok
iyi çalışır, aslında siyaseti büyük ölçüde onlar yönetir. Bence İngiltere’de
bir Bosna lobisi var. Mesela William Hague’in danışmanı Boşnak bir kadın, çok
zeki aktif bir kadın. Ve böyle birkaç kişi Bosna dostları gibi o inisiyatifin
sunulmasını istemiş olabilirler. Onun için İngiltere’nin Bosna’dan çok çıkarı
olmaz.
Soru: Orta Doğu’da olan olayları ne anlamda Rusya ve
Amerika ile bağdaştırıyorsunuz?
Öncelikle Arap
Baharı diye bir durum ortaya çıktı 2010’un sonlarına doğru. Bir gencin Tunus da
kendini yakması ile bir şey patlamış oldu. Neden böyle bir şey patladı? Çünkü
Araplar 50 seneden daha fazla diktatörler tarafından yönetiliyorlar. Diktatör
tarafından yönetilmek ne demek: Mesela sen, yöneticiden farklı düşündüğün
zaman, farklı bir ideolojiye sahip olduğun zaman yöneticinin seni hapse atması,
aileni hapse atması, ülkeden kovması veya seni bir şekilde belli bir seviyeye
ulaşmanı engelleyen şeyler anlamına geliyor. Ve buradaki devletler; Tunus olsun
Mısır olsun Libya olsun Irak, Suriye hepsi polis devletleridir. Mesela örnek
vereyim; benim bir arkadaşım Suriye’ye gitti orada Arapça öğrenmek için tabi
savaştan önce. Başına bazı olaylar geldikten sonra diyor ki; bende şöyle bir
hissiyat vardı oradayken, sanki toplumun %10’u istihbaratçı gibi.
Biliyorsunuz
2007-2008 senesinde dünya ekonomik bir krize giriyor. Bunun bir yansıması Arap
ülkelerinde de oluyor. Tunus’taki genç kendini neden yaktı çünkü kendisi meyve
falan satıyordu ve ekonomik krizden dolayı meyvelerini satamaz bir hale geldi
ve dayanamayıp kendini yakıyor. Biz de bir tabir vardır, odunlar kuru olduğu
zaman küçük bir şeyde yakabilir onu. Arap toplumu da öyleydi,mevcut olan
haksızlıklardan dolayı, ortam kuru ağaç ormanı gibiydi ve küçücük bir şey
toplumu tamamen yaktı. Çünkü toplum üzerinde büyük bir baskı hissediyordu. Bu
şekilde savaş kontrolsüz bir hale geldi. Öyle bir savaş ortaya çıkınca
bazı ülkeler, bazı istihbaratlar bunu değerlendirirler düşmanını daha da
zayıflatmak için. Bunu istihbarat yaptı bunu şu yaptı bu yaptı demiyorum,
tamamen kendiliğinden bir şekilde Arap baharı ortaya çıkmış olabilir fakat
bunlar bu durumu değerlendiriyorlar ve değerlendirdiler. Suriye’ye gelince tabi
o Arap Baharı Havası Suriye’ye de yayıldı. Suriye biliyorsunuz farklı bir ülke
orada farklı etnik unsurlar var, dini toplumlar var ve oradaki aileyi Esad
ailesi yönetiyordu. Beşar Esad’dan önce Hafız Esad vardı daha sonra oğlu aldı.
Onlar da Baas partisi yani Arap Sosyalist ideolojisi üzerinden ülkeyi
yönetiyorlardı ve güçlerini nasıl, Yugoslavya Sırplara dayanıyordu, bunlarda
Alevi topluma dayanıyordu. Aleviler de sanıyorsam toplumun %16’sı civarında.
Aleviler Türkiye’deki Alevilerden biraz farklı aslında bunların adı Nusayriler.
İsmaililerden ortaya çıkmış bir mezheptir. Onların farklı değişik inançları var
ve güç Alevilerin elinde, ülkeni büyük bir çoğunluğu ie Sünnidir. Öyle bir
isyan çıkınca oradaki Sünniler İslamcı akımı desteklemeye başlıyor yani ÖSO
denilen Özgür Suriye Ordusunu. İslamcı derken IŞİD’in yaptığı şekilde değil, bu
ikisi karıştırılmasın. Bunlar daha çok Müslüman Kardeşlerin siyasi anlayışına
yakınlar. Tabi Batıda kimse istemez Suriye’nin sınırında böyle İslamcı bir
devlet olsun. Çünkü Orta Doğu haritasını incelediğimizde Türkiye’de 2003’ten
beri İslamcı bir hükümet var, Arap Baharı da Tunus’ta başladı Tunus’ta en büyük
güç İslamcılarda çıktı. Libya’da Kaddafi devrildi en büyük güç olarak
İslamcılar çıktı. Mısır’da bir devrim olmuştu Mursi galip çıktı en büyük güç
İslamcı çıktı. Ürdün zaten çok güçlü bir politika izliyor İslamcılar çok güçlü
kraliyet ailesi peygamber soyu olan Ben-i Haşim’den geliyor, orada da bir
devrim olsa İslamcı devrimi yaşanır. Türkiye zaten İslamcı İsrail’e tamamen
düşman, Suriye’de de İslamcılar ortaya çıktı çok güçlüler. Sonuç olarak ne
görüyorsunuz? İsrail İslamcı bir Hilal tarafından kuşatıldığını görüyoruz.
İsrail diyor ki eğer böyle giderse bizim işimiz daha da zorlaşacak çünkü, bizim
zaten Orta Doğuda çok güçlü bir düşmanımız var o da İran. İran’ın burada bir
uzantısı var nedir, Hizbullah. Güneyde Suudi Arabistan var İslamcı bir devlet.
Yani Arap Baharı başarılı bir şey olsaydı İsrail’in durumu çok zor olacaktı.
İran’la zaten baş edemiyorlar, daha da güçlü bir düşman ortaya çıkabilir ve
bunların en büyük sponsoru kim olur, Türkiye olur. Onun için orada alarmalar
çalmıştır ve muhtemelen İsrail devreye girmiştir. Yani oradaki hareketi
bölmüştür, hareketin içinde olan radikal kısmı onlardan ayırır ve bunları
birbirine kışkırtıp onların aralarını açarsın değil mi? Böyle yaşanmadı mı
Suriye de? Bir anda Özgür Suriye Ordusu çıktı, ardından El Nusra çıktı,
arkasında birkaç radikal grup daha çıktı, arkasından IŞİD geldi ve şimdi
birçok farklı grup birbirleriyle çatışıyor Suriye’de.
Mısırda ise askeri
vesayet güçlendirildi. Orada Mursi’yi devirdiler. Libya da aynı şey yapıldı.
Farklı farklı Kaddafi destekçisi, radikal gruplar ve ılımlı İslamcı gruplar
birbirlerine kışkırtıldı tamamen iç savaş içerisinde. Tunus’ta turistlere
yapılan saldırıları biliyorsunuz. Tabi öyle saldırılar olunca halk ne diyecek,
bu hükümet bizi yönetemiyor ve son seçimlerde laikler kazandı. Lübnan’a zaten
çok dengesiz bir ülke diyebiliriz. Onun için o yapılmak istenen şey tamamen
bölünmüş oldu.
Amerika ve
Rusya’ya gelince, Suriye’nin önemli bir yeri var. Devrimden önceki Suriye, Orta
Doğu’da Rusya’nın bir uydusuydu. Çünkü Rusya’nın eski Sovyet toprakları dışında
tek askeri üssü olan ülke Suriye. Lazkiye şehrinde Rusya’nın askeri üssü var.
Suriye’deki rejimi kim koruyordu Amerika’ya, Batıya ve İsrail’e karşı, Rusya ve
İran koruyordu ve küçük ölçüde Çin. Batı, Rusya ve İran’a karşı savaşıyor.
Çünkü İranlıların ve Rusların gözünde, Suriye düşerse ne demek, bundan sonra
İran düşer. İran düşerse Rusya’nın bölgede kimsesi kalmıyor.
Ayrıca Suudi
Arabistan şundan korkuyor, Arap dünyasında en güçlü hareket Müslüman Kardeşler
Hareketi ve bu hareket Arap Dünyasında güç kazanırsa, Suudi Arabistan’da da
kazanacaktır, eğer böyle olursa Suud ailesi gidecektir, bundan korkuyor. Bu
yüzden Mısır’da Suudi Arabistan Sisi’yi destekledi. Müslüman Kardeşler zaten Mısır’da
başlayan bir hareket Hasan El-Benna tarafından kuruldu ve Arap dünyasının
lideri olarak görülür genelde Mısır. Suudi Arabistan bu yüzden Müslüman
Kardeşleri desteklemeyip, Sisi’yi desteklemiştir.
Bence Türkiye
İslam dünyasının lideri değil de, en güzel örneğidir. Her şey mükemmel değil,
yanlışlar var ama İslam Dünyası’nda en olgun ülke İslam olarak, Türkiye ve
İslamiyet’i günümüzdeki medeniyetle en iyi yaşayabilen ülke Türkiye. Bununla
beraber Malezya da buna dâhil. Katar da belki bu şekilde. Tunus’ta böyleydi ama
daha sonra karıştı oralar. Bence İslam Dünyası’nda bu 4 ülke olumlu örnektir.
Bu dördünün en güçlüsü Türkiye’dir. Ama İslam’ın lideri diye bir şey yok artık.
Suudi Arabistan bu hayale sahipti ama lider olamadı.
Soru: Konuyu tekrar sonuca bağlamak gerekirse, Türkiye’nin
Bosna üzerindeki dış politikalarındaki hakkında neler söylersiniz?
Türkiye, Bosna’ya
çok dost yaklaşan bir ülke fakat Türkiye’nin maalesef dış siyasette biraz
acemiliği var. Balkanlar’da durumu çok yakında gördüğüm için ve aslında orada
büyükelçiden, hocalara kadar Türkiye’nin siyasetini oluşturacak insanların
neredeyse hepsini tanıyorum. Balkanlarda, Türkiye biraz acemi siyaset
yürütüyor. İkincisi Türkiye’nin Balkanlar’da bir vizyonu yok. Bana birisi
çıksın söylesin, Türkiye Balkanlardaki vizyonu şu. Yumuşak güç diyecek olursak,
Türkiye’nin birkaç sene önce yumuşak güç diyebileceğimiz enstrümanları vardı,
Türk dizileri, Türk müziği (Tarkan, Mustafa Sandal vs.), TİKA, Yunus Emre vs.
Eskiden cemaat de vardı ama artık güç değil. Bunlar hep etkendir. Bence
örneğin, Amerika’nın yumuşak güç diyebileceğimiz güçlerinden birisi de
Rihanna’dır. Çünkü milyonlar dinliyor. Her neyse Balkanlarda Türkiye bu
etkenleri kullanarak çok şey yapılabilirdi ama yapılmadı. Neden? Mesela Türkler
geliyorlar 10 milyon değerinde bir okul açıyorlar ve bunu her yere
duyuruyorlar, Türkler geliyor, Osmanlı geliyor, mehter marşları çalınıyor vs.
Eğer sen böyle yaparsan, düşman bir bölgedesin sonuçta, belki seni seven %5
falandır, sen oradaki %95’i tehdit ediyorsun. Alarmlar çalıyor, Sırplar diyor
Türkler geliyor bir şey yapmamız lazım. Almanlarda aynı şekilde diyor ki,
Balkanlar Türklerin değil bizim etkimiz altında olacak Türkleri engelleyelim
diyor. Yani sen bağıra bağıra buraya gelirsen artık düşmanı uyandırmış
oluyorsun. Maalesef böyle yapılıyor. Ayrıca diğer unsur duygusal yaklaşım. Adam
elinde parayla ben nasıl daha efektif olurum bunu düşünmüyor. Mesela, cebinde 1
milyon var iyi bir şey yapmak istiyorsun, gidip fukaraya dağıtırsan ertesi gün
gelip bir daha isteyecek çünkü kalıcı bir formül uygulamıyorsun ama sen gidip
kuruma verirsen o kurum da bir sistem içinde dağıtırsa o para büyüyebilir, daha
fazla insanı da doyurabilir. Belki güzel örnek veremedim ama Türkiye tamamen
duygusal ve anlık uygulamalarda bulunuyor ve orada harcadığı para havaya
uçuyor. Ama Alman öyle değil 1 lira veriyorsa çok iyi düşünüyor nereye verecek
diye. Onun için Türkiye’nin bir vizyonu yok orada. Bir kere Türkiye o bölgede
ne istediğini bilmiyor. Kime sorarsanız sorun şöyle bir şey yok, Türkiye
2050’de Balkanlarda ne olmak istiyor. Herkes der Türkiye’ni aktifliği ve
saygınlığı güçlü olsun ama sen bunu nasıl yapacaksın bunun bir yolu var değil
mi, bunun adımları vardır.
Soru: Sizce olması gerek adımlar nelerdir, ne olmalıdır?
Ben Bosna’da
siyaset yürüten insanlara hep diyordum, eğer Bosna’ya hâkim olmak istiyorsan 3
şeye yapacaksın ve Almanlar bunu yaptılar, şu anda Balkanlara hâkimler. Oradaki
medyayı satın alacaksın bu bir ve Türkiye Bosna’daki tüm medyayı satın
alabilecek paraya sahip. Ama medyayı satın alıp aşırı açık ve göze batıcı bir
şekilde siyasi propaganda yapmayacaksın. Altan altan kurnaz bir şekilde bu işi
yapmak lazım. İkincisi, oradaki Sırp siyasetçileri satın alacaksın. Diyeceksin
ki bizi engellemeyin, ne kadar para gerekiyorsa vereceksin. Üçüncü olarak,
orada bir alışveriş zincirini kuracaksın, BİM veya herhangi birisini. Bu ne
demek? Sen oraya alışveriş zincirini soktuğun zaman ekonomide gelişir. Çünkü
oradaki alışveriş merkezi malını Türkiye’den alacak, dış ticaret büyüyecek
değil mi. Daha sonra Türkiye’den ithal ettiği mallar pahalı gelecek ve firma
diyecek ki, ben Bosna’da fabrika açayım, burada ürettip marketimde satayım, bu
bana daha ucuz gelir ve böylece işsizlik düşecek ve yerli ürettim artacak. Sen
Bosna’da fabrika açtığın zaman Bosna’nın ekonomisini güçlendireceksin. Ekonomi
güçlenince senin etkin güçlenecek. Sonra siyasal ve sosyal hayatı
etkileyeceksin. Almanlar ne yaptı, medyayı satın alıyorlar yavaş yavaş, medyayı
satın alıp kontrol etmek demek insanların ne düşüneceğini kontrol etmek
demektir. Sırp siyasetçileri satın aldılar. Dördüncü olarak, orada en
büyük Hırvat alışveriş merkezini satın alacaklar ve Almanlar hiç reklam
yapmadan Bosna’yı kontrol ediyorlar yavaş yavaş. Ama Türkiye’de o irade yok çünkü
her karar Ankara’dan geliyor. Ankara bilmiyor ki Bosna’da neler oluyor,
Bürokratlar biliyor mu Bosna’da neler oluyor? Oradaki Bürokratlar biliyor mu
Suriye’de neler oluyor? Bilmiyorlar. Orada olan adam bilir. Şunlar eksik ve
şunlar yapılmalı. Ankara’da kâğıt imzalayan bilmez. İkinci olarak, bazıları
hariç, Bosna’ya gönderilen bazı insanlar kaliteli değil. Sen kalkıp ta
Balkanlar ile hiç alakası olmayan insanı gönderemezsin ki oraya işi yapmak
için. Dili bilen, orada yaşamış olan insanı, başka ülkelerde tecrübe kazanmış
olan, işinde ve görevinde pişmiş olan insanı göndereceksin o bölgeye.
Biliyorsunuz Türkiye’de işler biraz yalakalıkla, partiye girmekle, birinin
kuzeni olmakla vs. gibi şeylerle yürüyor, Bosna’da işler öyle yürümüyor. Yani
bakıyorum ki Batı’dan gelen diplomatların hepsi akıcı bir şekilde Boşnakça
konuşuyor. 10-15 yıllık tecrübeleri var Bosna’da. Yani büyük ülke böyle
olunuyor.
Bölgeye hayır
yapalım dersek de çok büyük reklamlar yapılıyor. O zaman sen reklam
yapabilirsin fakat sen reklam yaptığın zaman, insanlar diyorlar ki, diğer
ülkeler ne kadar yardım yaptılar ve ortaya şu çıkıyor; Almanlar, Norveçliler
daha fazla yardım ediyorlar. Sen neden reklam yapıyorsun onlar yapmıyorlar. O
zaman bir kızgınlık uyanıyor ve halk şöyle algılıyor, Türkler sadece reklam
yapıyorlar. Onun için sessiz bir şekilde yapmak lazım.
Hazırlayan:Sefa Saygın
TUİÇ BALKAM Asistanı
Not: Burak Yalıma ve diğer TUİÇ ekibine teşekkürlerimi sunuyorum
Comments
Post a Comment